İNCELEME: VERONIQUE'İN İKİLİ YAŞAMI

İnceleme: Veronique’nin İkili Yaşamı

“Sinema hiçbir şeyi değiştirmez; ama insanların bir çok şeyi anlamalarını sağlar. Dünyayı değiştirecek olan şey filmler değil, o filmleri izleyen insanlardır.” -Krzysztof Kieslowski

 “Veronique’nin İkili Yaşamı” filmi Kieslowski’nin kendi sinemasını en iyi tanımlayan filmlerinden olsa gerek. Şiirselliği, sinemasına özgü ipuçları, sinematografisi, müzikleri, senaryoda özgünlüğü ve yaratıcılığı, hepsi bu başyapıtı oluşturan yegane parçalar. Genel olarak filmin konusundan bahsetmek gerekirse; film, Veronique ve Weronika adların da iki genç kızın birbirine bağlı ve bir o kadar farklı hayatlarını konu almaktadır. Bu iki karakter hayatları boyunca bu dünyada yalnız olmadıklarını hissetmiş ve sadece bir kez karşılaşmışlardır. Biri Polonya’da bir diğeri de Fransa’da yaşayan bu karakterler aralarında çok özel bir bağa sahiptir. Birbirlerinin yaşadıklarından deneyimler edinebilir ve hissettiklerini hissedebilirler. Sürekli birbirlerinin eksikliğini yaşayan bu karakterleri canlandıran Irene Jacob oyunculuğu ile bu hissi, arada kalmışlığı yansıtmak için çok iyi bir seçim olmuş diyebilirim. Kieslowski, sinemasının son döneminde duyguların üzerinde durmayı seçtiği gibi bu filmde de duygular çok yoğun ve derinden hissedilebilmektedir. Film karakterlerin çocukluk anılarıyla ve o zamanlarda hissettikleriyle başlar.
 Film bu sahneyle açılır, kızın baktığı dünya ters durmaktadır. Yer ve gök yer değiştirmiştir. İlk görüşte algımızı yıkar ve dikkatimizi toplamamızı sağlar. Sahnenin devamında dışarıyı baş aşağı seyreden Veronika’yı görürüz. Dünyayı izlemektedir, onu gözlemler. Ardından eline bir yaprak alarak ona baktığını görürüz. İçinde olduğu gezegeni inceler ve anlamaya çalışır. Merakı her zaman onu çevresini tanımaya, duyguları ve hayatı keşfetmeye iter. Küçüklüğünden beri böyledir; bunu Kieslowski, Veronika’yı tanımamız için gösterir. Onla empati kurmamızı ister filmin ilerisinde de bizden hep bunu yapmamızı isteyecektir. İki Veronika’nın da anneleri yoktur ve babalarıyla sık sık görüşmektedirler, onlara bağlıdırlar. Film Weronika ile başlar. Weronika Polonya’da yaşamaktadır. Müzikle çok ilgilidir, amatör bir koroda yer almaktadır ve sesi gerçekten muhteşemdir.
 Koroda şarkı söyleyen Weronika’yı görürüz, yağmur başlar ve koro yavaşça dağılır. Weronika bir yere gitmez, yüzünde mutluluğunun ve hayattan aldığı zevkin oluşturduğu bir gülümseme vardır. Kafasını yukarı kaldırır, gözlerini kapar ve içinde yaşadığı gezegeni keşfetmeye ve hissetmeye çalışır.
Koro bittiğinde Weronika’yı erkek arkadaşı Antek ile birlikte görürüz. Öpüşmektedirler, yağmur yağmaktadır. Weronika hayatı keşfetmeye devam etmektedir, fiziksel ve manevi açıdan kendini tatmin etme yolları arar. Mutluluğu hissetmek ister. Antek ile öpüştükleri sahnede kamera mükemmel oturtturulmuştur. Tüm kadraj doludur. Kadraj üçe bölünmüştür. Ortada Weronika ve Antek, sağda dışarıyı görürüz yağmur yağmaktadır. Solda ise dışarıdan gelen ışık, çiftin gölgesini duvara düşürmektedir. Filmin görüntü yönetmeni Slawomir Idziak bu sahnede de anlaşılabileceği gibi tüm film boyunca Kieslowski ile çok güzel sahneler yaratmışlar ve filmi bir görsel şölene dönüştürmeyi başarmışlardır. Weronika, tıpkı Paris'teki ruh ikizi Véronique gibi, yetenekli bir vokalist, bir müzik öğrencisidir. Bir koro sırasında kendini tutamayarak koroya eşlik etmesiyle fark edilir. Seçmelere gider, kazanarak yerel bir orkestra ile konsere çıkma şansını elde etmiştir. Konser gecesi sahnede düet yaparken bilincini kaybederek ölür. Ölüm tamamen Weronika’nın gözünden gösterilir, bu durum Kieslowski’nin Weronika ile empati kurmamızı istemesinin sinematografik bir sonucu olarak karşımıza çıkar. Bize her şeyi Weronika’nın gözünden gösterdikten sonra dinleyiciler düşen veronikayı görür ve onun yanına giderler.
 Sonra Weronika’nın nabzını kontrol ettiklerini görürüz. Sahnede dikkat ettiyseniz kamera eğik durmaktadır. Kameranın eğik durması sinema dilinde hikayedeki kötü ve olumsuz durumları, bir çarpıklığı nitelemektedir. Kameranın duruşu Weronika’nın öldüğünü bize çoktan söylemiştir. İzleyici bu kadar empati kurduktan sonra Weronika’nın ölümünü görür ve afallar.
 Buda yetmezmişçesine sonraki sahnede mezarda Weronika’nın gözünden bakmaktayızdır ve başta babası, sevgilisi, halası, korodaki arkadaşları gibi insanlar üzerimize toprak atarlar. Düşünceme göre Weronika’nın gözünden ölümünü ve gömülme seremonisi görmemizin empati kurduğumuz ve benimsediğimiz karakter yapısının kafamızdan silinmesinin istenmesidir. Bunun nedeni diğer Veronika’yı da aynı oyuncunun oynuyor olması olabilir. Bunu yaparak aynı oyuncunun diğer karakteri canlandırmasına adaptasyonumuzu kolaylaştırmak istemiştir belki Kieslowski.



 Ölümünden önce Weronika ve Veronique’nin karşılaştığı tek bir sahne bulunmaktadır bu sahnede Veronique Polonya’da bir gezidedir. Gezi esnasında fotoğraf çekerken Weronika onu görür fakat kendini anın heyecanına kaptırmış Veronique, Weronika’yı fark etmez bile. Bu sahnede Weronika çok derinden etkilenir.
 Sonraki sahnede Veronique’yi görürüz morali bozuk gibidir, sevgilisi nedenini sorar. Bunun üzerine Veronique yas tutuyormuş gibi hissettiğini söyler. Diğerinin ölümünü ve hastalığını hissetmiştir, bu his Veronique’nin doktora gitmesine sebep olur. Muayene olur, hastalık riski keşfedilir, müzik kariyerini sonlandırır. Daha basit çalgılara yönelir ve müzik öğretmenliği yapar. Bir gün okulunda yapılan kukla gösterisine gider ve kukla gösterisini yapan adama aşık olur. Aralarında bir çeşit şifreli bir oyun yaşanan ve birbirlerini bulan bu iki insan birlikte olurlar ve film böyle devam eder. Kuklacı filmin sonunda Veronique’den esinlenerek yaptığı iki tane kuklayı ona gösterir ve kukla gösterisinin hikayesini anlatır.

Kuklacı:

 Filmin Veronique’nin hayatını anlatan kısımda gösterisini izlerken gördüğümüz ve Veronique’nin aşık olduğu karakter Alexandre Fabbri. Veronique daha önceden karşılaştığı bu karakteri kukla gösterisinde bir sürü çocuk kuklaları izlerken bir aynadan sahne arkasına bakarak görüyor. Oyuna ilgisini dağıtıp genel olarak Fabbri’yi izleyen Veronique ilerleyen safhalarda onu bulur, onunla birlikte olur .Adeta tanrı gibi kuklalarını oynatan bu kuklacı 
Veronique’nin onu fark ettiğini görünce çok öfkeli bakıyor. Filmin son sahnelerinde ise Veronique uyanır ve kuklacının atölyesine gider. Atölyenin olduğu odaya yürüyüşünü karakterin gözünden izleriz. Yukarıda da bahsettiğim gibi kuklacı iki aynı kukla yapmıştır. Veronique neden diye sorduğunda ise Fabbri’den şu cevabı alır: “Çünkü gösteriler sırasında onları çok kullanıyorum, kolayca hasar alabilirler.” Burada kuklacının tanrı benzetmesinin yanında, tanrının yarattığı iki Veronika’nın nedenini anlıyoruz. Filmin bir çok yerinde Weronika’nın yaşadıklarından ve hatalarından ders alıp onları soyut bir şekilde deneyimlemiş Veronique’nin özetidir bu sahne (Hastalığı, müzik kariyeri, vb.). Bu filmde belki tanrı Kieslowski’dir ve Fabbri’nin ağzından Veronique ile konuşuyordur. Belki de Kieslowski bize tanrıyı filminde böyle betimlemek istemiştir. Bir kitabında ise Kieslowski kuklacıyı, eskiden televizyonda izlediği bir kuklacı belgeselinden aklına gelip koyduğunu söylemektedir.

Somut ve Soyut Anlamda Birliktelikler:

 Bu başlık altında inceleyeceğim sahneleri, yönetmenin özellikle yaptığını ve insanın algısında bu iki birbirine bağlı karakteri aralarındaki soyut birlikteliğin yanı sıra aralarında somut bir birliktelik yaratmayı ve iki Veronika’nın da her zaman birlikte olduklarını hissetmemizi istediğini düşünüyorum. Bunların filmin kendi içinde yaşayan bir anatomiye sahip olmasını sağladığını da söyleyebilirim.

1. Anı Hissetmek:


 İlk fotoğrafta filmin en başlarında Weronika’nın yağmur yağarken kafasını kaldırmasını görüyoruz. İkinci fotoğrafta ise Weronika koridorda yürürken daha sonra değineceğimiz plastik topunu zemine sertçe vurur ve seken top tavana çarpar, tavandan parçacıklar dökülürken Weronika durur ve aynı tutku ve zevkle kafasını tekrar yukarı çevirir, gözlerini kapar. Üçüncü fotoğrafta Veronique’yi görmekteyiz; arkadaşının evinden çıkan Veronique sokakta yürürken sokak arasından gelen güneş ışığı yüzüne çarpar ve bir an durur, tekrar aynı hareketi yapar. Bu davranış onların anı hissetme biçimlerinin ortaklığı, yaşama heyecanlarının göstergesi olur.

2. Kırmızı Tuğlalı Kilise:

 Bu sahne Veronique’nin gördüğü rüyayı babasına anlattığı sahnedir. Burada bahsettiği kilise Weronika’nın yaşadığı yerde bulunan, aynı zamanda babasının da resmettiği kilisedir.


3. Yalnız Olmamak:



 Üçüncü ve en önemli olan başlık, Veronika’ların gerçek ve somut anlamda yalnız olmadıklarını yönetmenin sinema diliyle anlatması oluyor. Bu sahnede Weronika uykusundan uyanır ve babasının yanına gider. Babasına söyledikleri ise şunlardır; “Bu dünyada yalnız olmadığımı hissediyorum.” Ve gerçekten de yalnız değildir. Veronique hep yanındadır, camda onu görürüz. Diğer sahnede ise Weronika’nın ölümü üzerine, sağlık sorunları olduğunu hissedip bundan şüphelenen Veronique hastaneye gitmiştir ve muayene olmuştur.


Hastaneden giderken tekrar yansımada onu görürüz hastaneye gitmesine sebep olan ve hep yanında olan Weronika’yı… Altta gördüğünüz sahnelerde de (1-Weronika koroyu izlerken, 2-Weronika tren ile yolculuk yaparken, 3-Veronique bilinmeyen bir ses kaydını dinlerken, 4-Weronika tramvay ile yolculuk yaparken, 5-Weronika telefonla konuşurken) yaratıcılar sinematografinin yardımıyla ruh eşleri olan iki karakteri hep bir araya getirmişler ve birlikteliklerini somutlaştırmışlardır. Böyle sahnelerde genellikle önemli bir olay yaşanmaktadır ya da karakter yoğun bir duygu içindedir.






 Özel Sahneler:

 Bu başlık altında ise filmin kendi içinde bize sunduğu, benim “Özel” olarak adlandırdığım sahnelerden bahsedeceğim. Bu sahneler kimi zaman bir yan hikaye, bir alt metin ve anlamlandıramadığımız neden bulamadığımız metaforlardan oluşuyor. Bu sahneler ise şöyle;

1. Bilinçdışı:

 Bu sahnede sinemanın sadece hikayeyi etkileyen olaylardan olmadığını ve gerçeğin bir parçası olduğunu, çalışmalar sırasında gerginliğini ve duygularını bilinçdışı bir hareketle vurgulayan Weronika’nın elini bize gösterir. Eline ise çalışma kağıtlarını koyduğu dosyanın iplerinden birini sarmıştır ve çalışmalar sırasında söylediği şarkının ritmine göre ipi çektiğini görürüz. Gayet hayattan, doğal bir sahnedir.

2. Ayakkabı İpi:

 Ayakkabı ipi ise filmde önemli ayrıntılardan bir tanesi, yukarıdaki ipten, farklı daha metaforik olarak, Veronique’nin bulduğu bir ayakkabı ipi vardır. “Kieslowski Kieslowski’yi Anlatıyor” kitabında Kieslowski’nin dediği şekilde Veronique’nin kalp rahatsızlığı olduğunu anlatan bir sahne olarak bu ayakkabı ipini filme koymak istemişler. Veronique elindeki ayakkabı ipiyle oynarken bir anda onu dümdüz çeker. Dümdüz çektiği ip ECG monitöründe kalbin durduğunda oluşan dümdüz çizgiye benzediğinden, Veronique bunu hemen fark eder ve ipi bırakır.

3. Demir Yüzük:

 Bu demir yüzük film boyunca insanı en çok meraka düşüren sahnelerden birisi. Sık sık Veronique ve Weronika’nın yaptığı bu hareket, bir demir yüzüğü (halkayı) kızların göz kapaklarına sürmelerinden ibaret. Bu bir çeşit tedavi yöntemine benzeyen bir eylem olarak ya da karakterlerin aralarındaki bağları bir olaya dökmeleri ve bunu somutlaştırmaları olarak yorumlanabilir. Yaptıkları şeyin ilk olarak makyaj ile ilgili bir şey olduğu düşünsem de, her hangi bir etki yaratmadığını görebiliyoruz. Bu belki ailelerinden kalan bir yadigar belki de annelerinin yüzükleri olarak tahmin edilebilir. Yönetmen sadece aralarındaki ortaklığı tasvir etmek için kullanmış da olabilir. Belki de hiçbir etkisi olmayan sadece yapmayı sevdikleri bir şeydir.

 4. Yaşlı Kadın:


 Yaşlı kadın sahnesi, filmin iki yerinde karşımıza çıkar. Weronika’nın camdan bakarken gördüğü ve elindeki poşetleri taşımasına yardım etmek için bağırdığı fakat düz bir bakış dışında bu teklifine başka bir dönüş alamadığı sahnedir. Weronika ise bu olay karşısında şaşkın bir şekilde izleyici olarak maruz kalmaya mecbur bırakılır. “Üç Renk” serisinde de farklı bir eylemde görmeye devam edeceğimiz bu yaşlı kadın toplumun ve ahlaki değerlerin belki yardım etmenin, iyiliğin bir simgesi ve metaforu olarak düşünülebilir. Filmin ilerleyen sahnelerinde tekrardan gördüğümüzde ise ne yaşlı kadın dönüp Veronique’ya bakar ne de Veronique ona seslenir.

5. Şeffaf Top:

 Şeffaf top, Veronikaların birbirlerine olan bağlarının ve çocukluk zevklerinin bir simgesidir. Şeffaf toptan dünyayı izlediklerinde baktıkları dünya onlara ters görünür, tıpkı çocukluklarında filmin (ve hayatlarının) başında baş aşağı dünyayı izledikleri gibi onu tekrar tersten görürler. Bu duygunun ortaklığı ve önemi şeffaf topun bu değerler ile metaforlaşmasını sağlar. Onlar için nostaljik bir kapı olur.

6. Garip Karakterler:

 Filmin birçok yerinde karşımıza çıkan bu garip insanlar anlam yüklemesi zor karakterler. Ana karakterlerin çalkantılı iç dünyasını belki de düşüncelerini yansıtan bu karakterler, filmde izleyicide en büyük soru işaretini bırakan şeyler oluyor. Bazen bu karakterler ana karakterle göz teması kurarak bazen de yüzüne bile bakmadan geçip gidiyor. Bunlardan birkaçı ise şöyle:
 Bu sahnede halasına yattığı erkek arkadaşını anlatan Weronika’nın konuşması kapının çalmasıyla kesilir. Gelen halasının avukatıdır. Avukat; toplum düzeninde doğruyu yanlışa karşı savunmak için vardır. İçeri giren avukat bir cücedir, çok sert ve yargılayıcı bakışlarla Weronika’ya bakar ve içeri geçer. Weronika korkar, bu korkuyu bakışlarında görürüz. Filmin kendi biyolojik yapısı içinde Weronika bu davranışıyla yargılanmış ya da karakterin avukat olması sebebiyle suçlanmış durumda hisseder.
 Bu sahnede Veronique merdivenlerden çıkarken, arkadaşının davasında aleyhine yalancı şahitlik yapmayı kabul ettiği adamı görür. Veronique dostluk için yaptığı yanlışla yüzleşmek zorunda kalır. Adamla kısa tutmak istediği bir diyalog ile adamın çaresizliğini görürüz. Doğru ve yanlışı, toplum tabularından korkmayan Veronique’nin arkadaşı için yaptığı eylemi ve bu eylemin yarattığı sonuçları görürüz. Karakter Veronique’yi yargılar, ona neden yaptığını sorar, onu dolaylı bir şekilde suçlar. yan hikaye ise burada sonlanır.
 Bu sahnede Weronika seçmeler sırasında onu öfkeyle izleyen bir kadın görür, çünkü Weronika jürilerden birkaçının özel isteği üzerine çok adil olmayan bir şekilde özel sesi sayesinde seçmeleri geçecektir. Kadının öfke dolu bakışları yargılayıcı şekildedir. Üç garip karakterinde ortak özelliklerini burada görürüz. Herkes Veronikaları hayatının akşında, tabuların dışında oldukları için yargılar, bu yan karakterler farklılıklarıyla çarpık bir şekilde topluma ayna olurlar aynı zamanda topluma bir taşlama olarak, toplumun yargılayıcı kötü yönlerini ortaya çıkaran karakterlerdir. Bu kadın ise Paris’te Veronique’yi tren garının gişelerinde görür ve şok olur. Onu öldüğünü bildiği Weronika zannetmektedir. Kendince Veronique’yi takip eder, tren garında bir kafeye oturur ve onu öfkeyle izler. Bir daha da görünmez.

 Son olarak bu gizemli adamdan bahsedeceğim, Weronika’nın kalp sıkışması yaşayıp yere düştüğü bu sahnede, Weronika uzaktan kendine doğru yürüyen şapkalı bir adam görür. Adam yerde yatan Weronika’ya hiç yardım etmeye yeltenmez ve belli bir yakınlığa geldikten sonra paltosunu açar. Açtığında ise adamın penisinin dışarıda olduğunu görürüz. Bu teşhirci karakter soğukkanlılıkla paltosunu kapar ve hiç göz teması kurmadan Weronika’dan uzaklaşır. Olaya bir anlam veremeyen Weronika ayağa kalkar ve yürümeye devam eder. Yardım etmek yerine teşhircilik yapan bu yan karakter toplumun yozlaşmasına bir taşlama daha olarak gösterilebilir.

7. Fark Etmek:

 Bunlar iki karakterinde birbirlerini fark ettikleri sahnelerdir. İlki Weronika’nın Polonya’da sokakta Veronique’yi gördüğü, ikincisi ise Veronique’nin o gün çektiği fotoğrafların arasında Weronika’yı gördüğü sahnedir. Yıllar boyunca yaşadıkları bilinmezlik ve yalnız olmama duygularının kısmen de olsa karakterlerimiz tarafından sonuca bağlandığı sahnelerdir. İki sahnede de Veronikaları çok büyük duygusal çöküntülere sürükler ve farkındalıklarını gösterir. Film boyunca bu karakterlerin gördükleri dışında hiçbir şeyi göstermeyen kameranın bu şekilde bize yaptırmaya çalıştığı empati, bu duyguları bizimde hissetmemizi sağlar. “Eğer karşılaşsalardı ne olurdu?” sorusunu tekrar sormamıza sebep olur.

8. Araba:

 Filmin son sahnelerinde Veronique’nin gördüğü ve bize de gösterilen kırmızı bir araba vardır. Birkaç sahne devamında tekrar gördüğümüz araba kazayla yanmış veya kundaklanmıştır, bir süre aracın çekilmesini izleriz. Belli bir süreçle izlediğimiz bu sahneler hayatın içinden ve olağandır. Filmde olması gerekmeyeni gösterir, gerçekliği yansıtır. Belki de bunun aksine bu araba ölmüş olan Weronika ile bağdaştırılıp böyle simgesel bir anlatım, metafor kullanılmıştır.

Sinematografi:

 Bu başlık altında filmin her sahnesinin özenle yerleştirilmiş kamerasının kadrajına giren en estetik sahnelerden birkaçına bakacağız. Aslında bunlardan bahsedebileceğimiz pek bir şey yok, incelemenin bu bölümünde görselliğe kendinizi bırakmanız ve dinlenmeniz gerekiyor. Yönetmenin birlikte “Öldürmek Üzerine Kısa Bir Film” “Üç Renk: Mavi” gibi yapımlarda da Idziak ile çalıştığını hatırlatmalıyım.


 Sinematografisinde özellikle “Öldürmek Üzerine Kısa Bir Film” ile sarı-turuncu filtre ve karakterin içsel durumuna göre kararma efekti gibi benzerlikler de taşıyor.

 Sadece karakterlerin değil aynı zamanda cisimlerin ve manzaraların kadraja güzelce yerleştirdiği sahneler var. Özellikle çay poşetinin bardağın içinde döndüğü sahne. O sahne kişisel olarak en estetik ve hoş bulduğum sahnelerdendi ve tabii ki de bir benzeri olan küp şeker sahnesi de “Üç Renk: Mavi” filminde bulunmakta.

 Benzer sahnelerle birlikte, sarı ve yeşil filtrelerin filmde yoğun kullanımı dikkat çekiyor. Daha içsel ve duygusal sahnelerde yeşil, diğer sahnelerde sarı kullanılması ise, renkler ile sinematografik anlatımı güçlendiriyor ve filmi fiziksel bir şekilde hissedebilmemiz için bir neden daha oluyor. Bunlara örnekler ise şöyle;


Kapanış

  Analizimi de aynı filmde olduğu gibi bu sahneyle bitireceğim. Filmin başında o ağaç yaprağına bakıp dünyayı anlamaya çalışan küçük kız, şimdi kocaman bir ağaca dokunarak onu hissetmeye çalışıyor. Bu şekilde karakterin olgunlaşmasını, hayatı tanıma ve keşfetme çabasının gelişimini görüyoruz. Büyümesinin metaforu ağaçla birlikte, Veronique yaşamı hissetmeye çalışırken film bitiyor. Döngü olduğu gibi devam ediyor. Son birkaç şey söylemek gerekirse filmin müziklerinden bahsedelim, filmin içinde Üç Renk ve Dekalog serisinde ise Van den Budenmayer adı ile de anılan Zbigniew Preisner filme çok uyumlu müzikler bestelemiş. Kitabında okuduğuma göre Kieslowski, müziğin çalacağı yeri tamamen Preisner’e bırakıyormuş. Özellikle yukarıda gördüğünüz son sahnedeki müzik ile birlikte sinema salonundan kalbim çok hızlı atarak çıktığımı hatırlıyorum. Filmin etkisi ben sinemadan çıksam da hep devam etti, umuyorum sizin de hep devam eder diyorum ve yazımı bitiriyorum.

Kaya Alp Tütüncü

Yorumlar

Popüler Yayınlar